Gözlerimizin önünde;
Üç yaşlarındaki bir kız çocuğu, yanında annesi ve babası ile birlikte, Bursa’nın kalabalık bir caddesinde aheste aheste ilerliyordu.
Aile, bitkisel sağlık ürünleri satan bir mağazanın önünde durdu.
Belli ki akıllarında oradan alışveriş yapmak vardı.
Kapıda onları beyaz önlüklü, gözlüklü bir beyefendi içeriye buyur etmeye çalışıyordu, ama beceremiyordu.
Çünkü çocuk, o beyefendiyi görünce var gücüyle annesine babasına direnmeye başladı.
Direnmek ne kelime, vücudundan parça koparıyorlarmış gibi ağlamaya başladı.
Annesi babası onu zorladıkça, caddeyi şiddetli bir ağlama sesi kapladı.
Belli ki çocukta, doktor fobisi oluşturmuşlardı.
Aile, çocuğa yenik düşmeyi hazmedemediği için hep birlikte ısrarla içeriye girmeye çalışıyordu.
Dayanamadım ve hızlıca yanlarına yaklaşarak çocuğun önüne çömeliverdim.
Anneye babaya bakarak:
– “Bu böyle olmaz. Biriniz çocuğun yanında kalsın, diğeriniz de alışveriş için içeriye girsin” dediğimde çocuk hemen ağlamayı kesti.
Direnmeyi bıraktı.
Yetmedi, az önce ağlayan o çocuk değilmiş gibi gözlerinin yaşını kollarıyla silerek gülücükler atmaya başladı.
Çünkü birinin onu “duyduğunu” gördü.
İşte kıymetli anneler babalar;
Çocuğunuzu zorlayarak onu bir şey hakkında ikna etmeye çalışmamalısınız.
Evet, size gücü yetmez ve size yenilebilir.
Siz ise, onun korkusunu yendiğiniz için boşuna sevinmiş olursunuz.
Ama bu, yanlış bir hükümdür.
Zira her zorlama, çocuğun korkularına “direnç” katar.
Unutulmasın ki;
Çocuktaki korkunun kaybolması için “genişçe” bir zamana ihtiyaç vardır.
Ve bu tek ilaçtır.
Siz buna imkan verdikçe korku, yerini hevese terk eder.
Çocuk;
Ancak kendi kararıyla korkuyu yenebilir, sizin zorlamanızla değil.
Çocuğun zoraki uyum sağladığı her konu, çocuktaki korkuyu pekiştirir.