Beni böyle sev seveceksen!

Sadece sevginin yönettiği, karşımızdakini olduğu gibi kabulleneceğimiz ve gerçek gülüşlere sahip olabileceğimiz bir dünya mümkün aslında…

Çok sevdiklerimizi aslında pek de sevmediğimizi, her birimizin bencillik konusunda ödüllere layık olacakmışçasına yarıştığını bir kere daha fark ettiğim günlerdeyim.

Sırf kan bağıyla bağlı olduğumuz insanları sevmek konusunda bile şüpheciyiz. Çünkü biz en çok kendimizi seviyoruz ya da bu en büyük nefretimiz…

Kan bağımız yoksa da birini, bize çeken herhangi bir yönüyle beğeniyor, sonra da onu bir heykeltıraş edasında kendimiz için yontmaya başlıyoruz mesela.

İşte böyle başlıyor ilişki dediğin serüven…

tanışma

Peki ya sonra

Sonrası da yok aslında; en başından belli işte en sonu.

Gün ışığı tüm huzmelerini üzerine üzerine vuruyor, her şeyi aydınlatıyor.

Belki de fazla ışıktan kör oluyoruz, kim bilir…

Ama işin en cafcaflı kısmı ilişkinin sonuna denk düşüyor.

Her yönünü sevdiğimiz, sonra özenle yonttuğumuz insandan “Sen çok değiştin” deyip vazgeçiyoruz.

Eee hani çok seviyorduk, ölürdük de onsuz yapamazdık…

Allah’ım bu nasıl bir kısır döngü?

kan bağı

Kan bağı

Evet, ilişki kuracağımız insanları seçme özgürlüğüne sahibiz.

Ama bir de seçemediklerimiz, kan bağıyla bağlı olduklarımız var.

Eminim başka şartlarda karşılaşmış olsak seveceğimiz birçok insanı, zorunluluktan doğmuş bir bağla bağlı olduğumuzdan sevemiyoruz.

Aslında bu sevgisizlik de değil, haset sanki. Bir şeyler içimizi kemiriyor da kemiriyor.

İşte yine bir kısır döngü başlıyor. Bir de bakıyorsun, canını en çok kanın bildiğin insanlar yakıyor.

aşk

Bir çözümü yok mu

Bir hafta önce çok sevdiğim bir yakınımın hastalık haberini aldım. Benim gözümün yaşı dinmezken, birçok yakınının kanı hiç kıpırdamadı. İnsan dediğin nasıl tuhaf bir varlık; sevgisini de nefretini de koşullara göre belirliyor.

Benim içime öğrettiğim, aile dediğin birimdeki düşmanlık birinin gözünden yaş süzüldüğünde rafa kalkar; ama o kişinin sağlık sorunu söz konusu var olmuşsa, ortadan kalkar. Yine de insan dediğin nefsine bunu anlatamıyor.

Aslında işte her şey yine başa dönüyor ve bir kısır döngü daha doğuyor.

Hiç vazgeçmem dediğimiz ne çok şeyden fütursuzca vazgeçerken anlamıyoruz bile bir gün yaşlanıp itilecek olanın safına geçeceğimizi…

Ne yani, yok mu bunun bir çözümü?

Sevgiye çağrı

Şu an ruhum 1000, çocukluğum 5 yaşında. Hâlâ sevginin yönettiği bir dünyada yaşama hayalleri kuran, masallara inanan o küçücük kız çocuğu gibi eteğimin pililerini çekiştiriyorum.

Saçlarım uzuyor, ama artık kestirmiyorum. Bekliyorum, yanımda çok ve aynı zamanda gerçek seven insanlar olsun istiyorum.

Çok zor değil aslında kalbini kanatlandırıp, koşulsuz sevmek. Gülüşünü, özrünü, sevgini, ziyaretini bahşetmek…

Ben yine vazgeçmek istemiyorum duamdan. Çağırıyorum ve naçizane şu cümleyi felsefem kabul ediyorum:

“Beni böyle sev seveceksen, olduğum gibi göreceksen”…

Damla Karakuş

————–

close
Hide picture
Send to E-mail