Dünyaya gözlerimizi açtığımızın daha ilk günlerinde bile kendimiz olmaya çalışırız.
Kendimize ait bir kimlik potansiyelimiz vardır.
Kendimize ait bir yeme düzeni, uyku düzenimiz vardır.
Daha o andan itibaren kimliğimizin ve kendiliğimizin onaylanmasını ve kabul edilmesini bekleriz.
Eğer olduğumuz gibi kabul görüyor ve anne tarafından destekleniyorsak yani annemiz tarafından gerçek kendiliğimizi ortaya koymamız destekleniyor ve anne enerjisini bizden çekmiyorsa var olan öz güven var olmaya devam eder ve gelişir.
Bu öz güven doğrultusunda yaş ilerledikçe, o gelişim dönemlerine göre çocuk eğilimleri, yönelimleri ve gerçek kendiliğin ortaya çıkması değişir, gelişir ve genişler.
Anne kendi inanç, kaygı, korku mükemmelliyetçiliği, aşırı koruyuculuğu, bağımlılığı, kuralcılığı, ilgisizliği, tutarsızlığı, öz güven eksikliği veya kendi psikolojik rahatsızlıkları ve daha ekleyebileceğimiz bir çok nedenden ötürü çocuğun gerçek kendiliğini ortaya koymasının önüne bir engel oluşturabilir.
Anne için kendi istediği gibi çocuk olması daha önemli ise ve anne çocuktan enerjisini çekiyorsa (yüzünü asıyorsa, üzülüyorsa, küsüyorsa, öfkeleniyorsa, baskı yapıyorsa, ısrarcı davranıyorsa) çocuk kendi olmaktan vazgeçip annesinin istediği bir çocuk olmak yolunda gözlemlere başlar ve bunu hayata geçirir.
Annenin sevgi , ilgi ve şefkatini almak ve bunun devamlılığını sağlamak amacıyla kendi gerçek kendiliğini (benliğini) geriye atar, kendinden vazgeçer.
İstenilen uslu, efendi, uyumlu, sakin, başarılı bir çocuk haline gelir.
Bu ise aile ve çevre tarafından övünülen ve onaylanan bir durum olduğu için çocuk varlığının devamını, bu tutumunun devamlılığına bağlar.
Bebeğin kendine özel yeme kapasitesi, zevki vardır.
Ama anne “Bebeğim şunu yemeli, bunu yememeli, az yedi daha fazla yemeli, şu kadar yerse daha iyi olur” gibi dayatmacı tutumlarla yaklaşır ve bebeğe alan bırakmaz ise anne bebeğine ayrı bir varlık olarak saygı duymuyor diyebiliriz.
Bebek küçük olduğu için anne, “Bebek bunlardan ne anlar, daha bir şey anlamaz” diye düşünür ama yanlış düşünür.
Çünkü yapılan araştırmalara ve gözlemlere göre bebek bunların farkında ve bunları algılıyor.
Bebek annenin hislerini anne gibi kendi içinde deneyimliyor.
Bebek kendi sağ frontol lobundan (sağ beyin), annenin sağ frontol lobuna (sağ beyin) bağlı ve etkileşim halinde.
2 yaşına kadar ki süreçte yani dil gelişimine kadar ki süreçte bir nevi telepatik olarak anneyle etkileşim halinde bebek.
Bu demektir ki;
Anne davranışsal olarak bazı üzüntülerini, öfkelerini, kaygılarını bebeğe yansıtmıyor sanmasına rağmen bebek kendi sağ beyninden annesinin sağ beyninden görünmez bir kanalla bilgi çekiyor.
Anne kendini bebekten ayrışmış, bebeği de kendinden ayrışmış ayrı bir birey olarak deneyimliyor, hissetmiyor ve düşünmüyorsa; bebekte aynı şekilde bunu deneyimleyemez.
Ya bunu tamamen kabul eder ve itaat eder.
Ya da anneyle savaş içine girer ayrı bir birey olduğunun kabulünü sağlamak için yemek, uyku ve tuvalet üzerinden pasif bir direniş başlatır.
Eğer bebeğiniz yemek yemekte inatlaşıyor, uyku konusunda zorluklar çıkarıyor, tuvaletinde altına kaçırma veya tuvaletini tutma gibi problemler yaşıyorsanız bilin ki çocuk üzerinde aşırı bir kontrol ve baskı kuruyorsunuz demektir.
Ve bütün hayatı bu savaş üzerine geçebilir.
Sevgili anneler,
Şu an sadece anne diye bahsetmemizin nedeni belli bir yaşa kadar bebek için babanın varlığı pek hissedilmez.
Bu yüzden anneye büyük görev ve sorumluluk düşüyor.
Bana göre anneler daha anne olmadan önce kendilerini tanıyıp daha iyi bir anne olmak adına bir uzmandan önleyici bir psikoterapi desteği ve eğitimi almalıdırlar.
Mutlu, sağlıklı, kendini bilen, ötekine saygılı, öz güvenli, kendini ifade edebilen ve sevebilen nesiller yetiştirmek sizin ellerinizde
Sevgilerimle
Uzman Klinik Psikolog
Eğitici ve Bilgilendirici diğer paylaşımlarımızdan haberdar olmak için facebook sayfamızı beğenmeyi unutmayın…
Ailede Mutluluk ve Çocuk Eğitimi